Page 5 - sarikamis
P. 5
Sarıkamış, insanlık tarihinde bir
eşi olmayan olağanüstü olayların
yaşandığı ve bir masal dünyasın-
dan hayatımıza katılan eşsiz kah-
ramanların kutsal yürüyüşüdür.
Sarıkamış, vatan sözcüğünün ete
kemiğe bürünüp anlam kazandığı
yerdir.
Anadolu’nun dört bir yanından kopup gelenlerle, On binlerce insan
Musul’dan, Kerkük’ten, Suriye Cephesi’nden gelenler Hiç tereddüt etmeden
Oltu’da kol kola girdiler. Hiçbir şey sormadan
Zemherinin ayazı, kar fırtınaları Sadece yürüyordu.
Çoktan kasıp kavurmaya başlamıştı her yanı. Arada bir kayıp
Üzerlerinde yazlık elbiseler, Dağın dibine kadar yuvarlananların
Ayaklarında çarıklar paramparçaydı. Cılız feryatlarından başka,
Aylardır su yüzü görmemiş bedenleri Bir de fırtınanın korkunç sesi vardı.
Bitlere teslim olmuştu. Hava, anlatılanların hepsini yalancı çıkaracak kadar
Çevre köyler, evler, ahırlar, samanlıklar soğuktu.
Hasta insanlarla dolup taşıyordu. Rüzgar: Zeus’un yılan başlı kamçısı gibi
Fırtına yüzünden ölüleri defnetmek bile mümkün değildi. Islaklar çalarak
Yaşananların acısı her yeri sarmıştı. Gökyüzünden kıvrıla kıvrıla iniyor
Hava çok soğuktu ve tamamen korumasızdılar. Daha güçlü bir dalga gelinceye kadar
Kışlıkların, postalların, bol yiyeceğin, Bir kurşun hızıyla delip geçiyordu bedenleri.
Erzurum’dan yola çıktığını söylediler. Vücutlarının her yanı
Gelecek giyeceklerin hayaliyle ısındılar. Ayaz yanığından sızlıyordu.
Yürekleri sevinçle doldu. Rüzgarın, hızıyla birleşmiş kar,
Burası; Suriye cephesi, Irak değil, Dokunduğu her yeri, jilet gibi kesiyordu.
Yemen çölleri hiç değil. Fırtınada göz gözü görmüyordu.
Bir haber duyuldu mu, askerin şuna ihtiyacı var diye… Kutsal yürüyüşte hiç kimse sırayı bozmuyor,
Anadolu insanı yeri göğü bir araya getirir, Herkes önünde yürüyenin suhuletini takip ediyordu.
Askerini zor durumda bırakmazdı. Ne bir türlü gelmeyen giyecekler
Bütün gözler geriye bakıyordu. Ne de yiyecekler
Ne yazık ki beklenen o haber Hiçbir şey artık onları ilgilendirmiyordu.
Hiçbir zaman ulaşmadı en arkadaki birliklere. Gecenin karanlığından da soğuktan da korkmuyorlardı.
Takvimler 24 Aralık 1914’dü gösteriyordu Zamanla yarışıyor, yalnızca yürüyorlardı.
Kutsal Yürüyüş başlamıştı Oltu, sonun başlangıç noktasıydı.
Ve artık hiçbir şeye ihtiyaçları yoktu. Oltu’yu geçen asker;
Yerin beyaza kesildiği,
Göğün beyazla boyandığı,
Havanın suyun renksiz olduklarını unutup
Bembeyaz olduğu,
Dağların beyazla kaplandığı,
Çam ağaçlarının bile yeşile ihanet edip
Beyaz kefen giydikleri
Bir başka dünyaya adım atıyordu.
Gözler; nesnelerden ışık yansımadığı için
Ayrım yapamıyor,
Gece karanlığının bile özlendiği bir beyazlık içinde,
Düşler dünyasında bir mekanda
İmtihan olmaya gidiyorlardı.
Bundan sonra sadece ayaklar sürükleniyordu.